16 Mart 2009 Pazartesi

ne kadar örtünsem, o kadar çıplağım.

her ömür ithafını yazmalı levhasına,çağın düşükleriyiz hepimiz, bütün ütopyalarımız elimizde kaldı, ne kadar örtünsek o kadar çıplağız...

yeni birine hazırlayabiliyor musun kendini? ben hazırlayamıyorum. tenimin güney kutbu, sen çekeceksin beni. elimde kaldı bütün ütopyalarım, bütün umutlarım. düşleyemiyorum günler hatta yıllar sonrasını. kim elinden tutacak, kimin ellerine yağacak ellerim.

çok ağırlaşıyorum, dokunsalar ağlayacağım. gümbür gümbür parıldayacağım, şimşekler çakacağım. kaçıyorum o yüzden herkesten. kendime bir kutu arıyorum, buluyorum da, sonra o kutuda yaşıyorum. efes pilsen kutusu, soğuk ve uyuşturucu. nabzımın düşmesini istiyorum, çenemin daralmasını, sigara dumanını burnumdan üflemek istiyorum. yapıyorum da. dokularım yanıyor, ses tellerim kalınlaşıyor, nikotin kaplıyor dört etrafını, acı konuşmaya başlıyorum. o yüzden kaçıyorum, o yüzden uzak duruyorum.

farkediliyor ama değil mi? herkes bana bakıyor. ne kadar örtünsem o kadar çıplağım. amma ucuza gitmişiz, yeter mi bu kadar ara? gülelim mi yine buna? ağlayalım mı sabah kadar? hangi açık kapılar daralıyor, hangileri daha da açılıyor. yok ki bir önemi. nicelerini kapattık, şimdi öylesine açıverdik birer birer, cereyan yaptı, bir serinledik. şimdi ise. titremeye başladım ben. soğuk her yerime işliyor. başka birine mi hazırlıyorsun kendini? gülüşlerin, cümlelerin başka birine mi hazırlıyor seni. "neden sarılıyorum ki sana" başka birine mi hazırlıyor seni.

nasıl bir boşluktayım, çözemiyorum. bütün suların yolunu bulacağı bir zamanda, zamansız oldu bu ayrılık. katlanamıyorum, bu kadar ucuza harcıyamıyorum. asileşip, kızgınlaşıyorum. hazırlamıyorum baska birine kendimi. eğer yeni birini sevecek, yeni bir ilişkiye başlayacaksam, bu kişinin sen olmasını istiyorum.

düşeş, hep yek, dü yek?

bir sabah yatağımda uyandığımda, arkamı döndüğümde, yanımdaki kişinin sen olduğunu görmek.. sen olduğunu görememek ve bunun düşüncesiyle yaşayabilmek..

geleceği bir an olsun bile planlamadan, planlamakla kafayı yerken bugunu yaşayamadan yaşayabilmek...

bütün açık kapıları bilerek ve hissederek, sadece güvenerek, ara vermeyi ve ayrılığı tanıyarak ve bilerek, güçlenerek yaşamak...

bütün açık kapılara rağmen düşeş, hep yek, dü yek?

eğer yeni birine aşık olacak, yeni bir ilişkiye başlayacaksam.. bu kişinin sen olmasını istiyorum.

11 Mart 2009 Çarşamba

dümdüz, anlamsız.

biraz daha küçükken, sokakta tanıştığım bir arkadaşım vardı. adı rıfattı. küçük büfenin önünde ben sigaramı ısmarlıyordum, o da bana bakıyordu. bir şişe kola istedi benden, aldım. konusamadık pek. yakaldım yarı yolda, ismini sordum, "rıfat abi" dedi. yaşı benim kadar vardı, o kadar da sağlamdı. 2 dk bile sürmedi sohbetimiz rıfatla, orda kapandı bitti, o gitti, ben gittim.

uzun zaman olmuş yazmayalı, rıfatı özlüyorum günlerdir, onu arıyorum. nedenini sormayın, bulamıyorum. ama çok özlüyorum. sokakta yatmak istiyorum onunla, konusmak istiyorum, sohbet etmek istiyorum.

bomboş geliyor bu ara her şey. okul, iş, güç vs. yaşlanmışım ben bunu farkediyorum. eğlenemiyorum, yalnızlaşıyorum. herkes bir şeylerin peşine düşmüş, kimi cv'sini nasıl doldurcağının derdinde, kimi akşam nerde eğleneceğinin, kimi yetiştiremediği ödevinin. o kadar boş geliyor ki. ne için yaşıyorum, hangi amaç için. yıgınla kitap onumde, sevdiklerim arkamda, tutku, özlem, sıkıntı içimde.

dünyada olup bitenler, yanıbasımda olup bitenler, ulan dünya bile ne kadar boş. insanlar neyin peşinde. herkes bir şeylerin koşturmacasında, göremiyorlar yalnızlıklarını. konusacak, dertleşecek adam bulamıyorum. yalnızlaşıyorum, yaşlanıyorum. bir sen beni açıyorsun blog, bir de şu dinlediğim hard metaller. kafamı bedenimden ayırırcasına sallıyorum bazen. ellerim ayaklarım durmuyor. açıyor ama. rahatlatıyor. bak blog, gör, eskisi gibi yazmıyorum, uzun uzadıya integralle çözeceğin cümleler kurmuyorum. ondan da sıkıldım anasını satim. bu işte. aha ruh halim. anlarsın sen beni blog.

silmeye çalışınca bir şeyleri, tutku bitmiyor. belki aşk bitiyor(mu), ama sevgi bitmiyor. elimde mi be blog. hiç br şey sıkmasa, şu tutku sıkıyor beni. kendimi bir kutunun içinde hapsolmuş hissediyorum. bazen istiyerek giriyorum o kutuya, bazense zorla sokuyorlar. ben ikisini de istemiyorum. ama kıramıyorum da. ne yapim be blog.

kendimi neyle ümitlendireyim. tutunacak umutlarım sönüyor. biliyorsun sen eski umutlarımı, hayallerimi. e şimdi yok. neye o zaman bu kadar zahmet, acı. bomboş ulan. bomboş. sevdiklerin yanında olmadıktan sonra bomboş. eniştenle bir tavla atamadıktan sonra bomboş. annen sırtını sıvazlamadıktan sonra bomboş. etmişim yazılan cvlerin, yapılan ödevlerin, alınan kredilerin, kutlanan günlerin, dönen saatin, doğan güneşin içine. yok arkadas yok. laylaylom insanlar, çıkar peşinde koşanlar, onun bunun bi tarafını yalayanlar. sevemiyorum be sizi. gülemiyorum yüzünüze. yalnızlastırıyorsunuz beni. bulamıyorum. kendimi.

ne yapim ben be blog. yaptıgım her şeyden sıkıldım. biraz ağaç koklamak, biraz deniz görmek, biraz insan sevebilmek istiyorum. biraz gülmek, biraz güldürmek, biraz biraz saatsiz gezmek istiyorum.

ah. paramparça yazıyorum biliyorum. idare et, dertleniyorum. cıkıp da bir hava alim bile diyemiyorum, bir iki bir şey içim bile diyemiyorum. kendime yaşayamıyorum. etradım cok sessiz be blog. en yüksek debili parçaları, en sertleri o yuzden dinliyorum. depresyonda değilim ama merak etme. sadece boşluktayım. sorun para değil, diploma değil, lan olsa ne olur olmasa ne olur. eger bir fikrin olursa, yazıver blog. bu aralar sana cok ihtiyacım var.

11 Şubat 2009 Çarşamba

kanatlı hayvanları koruma derneği

dijital fotoğraf kareleriyle çekilmiş kareler...
özlerini beğenmeyen kirpiklere rimeller sürüp yeniden geçiyorlardı yalan gözlerin karşısına. yeniden.. yeniden.. ta kii, sahte gülümsemeler alıcı bulana kadar.

kanatlı hayvanları koruma derneğinin ilk üyesi değildi. hatta baya da olmuştu üye olalı, iki yıl kadar. derneğin ileri gelenlerinin gönlünü almış, son seçimlerde başkanlığa bile adaydı. nitekim oldu da.

sürdüğü rimellerden mi bilinmez, gözü karaydı. hafif kıstı mı gözlerini kanatları kabarır, tırnakları hortlar, önündeki ava odaklanırdı. kim oldugu hiç önemli değildi, ama aynı family(a)'den olursa kan çıkardı, kaş çıkardı, ojeler çıkardı, rimeller akardı, gözlerin feri gelir, alın parlaklaşırdı, kan durgunluğunu söküp, hızlanırdı. hızlandıkça vücut ısınır, soğuk kanlılık kaybolurdu. eller ısınıp terlemeye baslar, kalp ayaklardan boyuna dengeye varırdı.

sürdüğü rimelden olduğu besbelli, yoksa oyle değildir biliriz. kanatlı hayvanları koruma derneği üyeleri sakin, sıcak kanlı ve koruyucudur biliriz. kimseyi satmaz, kimseye sırt donmez, sever, okşar, ve sevilir biliriz. çok da seviliyordu biliyor musun? üç beş itin kurdun dışında sevmeyen yoktur onu. dernekteki faaliyetleri döneminde ben de çok severdim onu. başkanlığın tadını iyi çıkardı, kanatlıları korudu, iti kurdu kovdu. sürdüğü rimelleri de düşmanlarını kaçırmak için gözünü karartmak amacıyla kullandığını düşündük.

ama öyle değilmiş, sürdüğün rimeller başına bela oldu. yapıştı üstüne çıkaramadı. kimdi bu gözünü karartan rimel? ne yazık ki, kanatlı hayvanları koruma derneği başkanı, başkanlık süresinin iki yıla dayanmasına bir süre kala, bir hafta sonu, dernek binasının 3. katında, iki horozu başka bir gözü karayla dövüştürürken yakalandı. apar topar götürdüler. dernek bir süre boş kaldı, sonra bir kaç insan geldi, derneği mühürleyip gittiler. dijital fotoğraf makinesiyle çekilen rimelli son fotoğrafı da bu oldu.