sonu beklerken geldi sonlar, son buldu sona ait olmayan anlar...
duyuyorsun beni, okuyorsun beni, izliyorsun. gözlerimi kapatıp yanımdan ojeli tekerleklerin yuvarlandığı yolun kaldırımında kısa adamlarla yürürken, kalbim aksi hamlelerini yineledi. yavasça yürümenin verdigi asabiyet ve adrenalin kalp atışlarımı hızlandırdı. yavaş yürüdükçe attı kalbim, parçalandı. kapalıydı hala gözlerim, göz tanelerim kapkara bir ekrana bakıyordu, ekranın sol kenarındaki imleç, yanıp yanıp sönüyordu, parmakların uçlarında yazılmaya hazır olmayan kelimeler beynimde akıyordu. Sen sağ arka köşemden hayatın adiliğini izleyeceğin yere geçerken ben yazılmamış, nasıl yazılacagı belli olmayan hayatımı bekliyordum kapkara ekranda...Anların bir gün dilimi bitirdiği zamanlardı bunlar, Pürüzsüz Adem Elması'nın ikinci bölümü yazılmış, çizilmiş, çoktan perdelenmişti....
çok saatler önce....
çektiler silahlarını, vuruştular! vuruştular! kimseler yok burada, dünyevi pislikler yok, tozlar bulutlar yok! bir iki saat önceden yıkamışlardı orayı, her yer temiz, çektiler silahlarını, çektiler. kimsenin haberi yok bu olanlardan... tanrılar yere indi gördün mü? sessizlikler bozuldu, kalemler kırıldı, tanrılar yere indi duydun mu? ard arda geliyordu hamleler, keskin sözler, derin yaralar, bıçak sırtı ikilemler, açıklamalar. peşpeşe geldi hepsi, tanrılar vuruşuyordu, boşalıyordu tanrılar!
uzun sürmedi... süremezdi, damlamaya başlayınca kabullenmişliklerin suyu, vurulur muydu? damlamaya başlayınca ümitsizliklerin suyu, kovulur muydu? tanrılar, birbirini seven tanrılar, temizlediler etrafı, eser yoktu sonu getiren düşüncelerden, pürüzsüzdü adem elması, özlenilen..
sarıldılar tanrılar, yalvardılar tanrılar, annelerini çağırdılar, babalarını andılar, sarıldılar tanrılar, koklaştılar tanrılar, bağıra bağıra ağladılar tanrılar!
depremler kopuyordu yer yer, sallantılar irili ufaklı sürüyordu, inlemeleri kaçırıyordu pislikleri, eser yoktu sonu getirenlerden. mümkünmüş böyle bir hayat(?) uzaklarda, habersiz, görünmeyen ötelerde..
çook saatler sonra...
bakma yürüdüğüme, iki gözüm de arkamda. çıkarken basamakları adım adım, duvara vurdum sol böbreğimi, bir ah! çektim, bozmuşum kafayı yine, yakaladım kendimi, oğlum, yanlış oynuyorsun hala şu tetrisi.. bir ah çektim. sonlar geldi yine aklıma, ferudun geldi aklıma.. ulan ferudun, ulan ferudun, adam mısın!
Sonların adamı ferudun, sen an'ı yaşayamazsın ferudun, çünkü sen yanlış seviyorsun ferudun, sen yanlış sözler yazıyorsun ferudun. sen sonların adamısın ferudun!
Söz ver duma öyle bana söz ver/ bakışına kanmam artık söz ver/çok zor soru değil bu hadi çözver/ birlikte ölecek miyiz?
ne istiyordun ferudun! bu şarkıları bize sen okuttun ferudun! son hazırladın kendine, bana hazırladıgın gibi. neyi istiyordun ferudun! acelen neydi feridun!
sonra, sonra zırlamaya başladın ferudun;
Belki güneş bir gün bizim için doğar/Belki korkuları hayallerimiz boğar/O masal günü gelinceye kadar; susuyorum/Susadıkça yüzün düşer aklıma/Korkar oldum düşlemekten
Gel bak bir elimde gökyüzü var hala/Ötekinde kayıp giden yıldızlar la la/Korkular da benim umutlar da/Beni bırakma
ne diyorsun sen ferudun! ne zırvalıyorsun ferudun! sana hareketler cekiyorum ferudun! sonları sen hazırladın be biraderim, insanlara söylettin, allah belanı vermesin ferudun!
sonlar son getirir hep, sonu düşlemek sondur. ayrılıklar, ölümler son değildir, son gibi görünenler, düşlenenlerdir. konuşuldukça gerçekleşti sonlar, halbuki, sonu yok hayatın, yaşananların, bir doğum gibi görmeli, bir süreci yaşar gibi yaşamalı. sonu düşünerek tamamlanmamalı yaşamlar. çünkü düşündüğün sonlar, son olmadı hiç bir zaman. ne bilim, belki de mümkündür bu yaşamlar, dünyevi pisliklerden uzak hayatlar, el ele kol kola tanrılar, gözlerden uzak, koklaşırlar.. az zaman da olsa gerçekleşti bu yarınlar, belki de, belki de yaşanacak sonları olmayan, pisliksiz, pürüzsüz zamanlar...
2 yorum:
bırak feridunun yakasını:)
feridun'lu bölümler dışında çok güzel bir yazı:)
bu bir yazı değil, tamamiyle bir realite..
Yorum Gönder